30 Eylül 2016 Cuma

Karakter Nasıl Oluşur?

Bu konuda bir çok teori var aslında. Bu teorilerin içerisinde genler, aile, çevre, okul ve bunun gibi farklı faktörler yer alıyor. Bakacağınız bir çok farklı örnekte bunların hepsinin etkisinin olduğunu göreceksiniz. Ama hangisi ne kadar etkili. Gerçekten karakterimiz oluşurken en büyük gelişmeyi sağlayan nedir?

Bunların başını tabi ki genler çekiyor. Maalesef ailemizi seçemiyoruz. Seçebiliyor olsak herkes bili madamı, mühendis, topçu, şarkıcı genine sahip olmak isterdi. Eğer bunlara sahip değilseniz gelişime açık bir gene sahip olmak için dua etmelisiniz. Çünkü karakter dediğimiz olay gelişme gösteren bir olgudur.

Bir diğeri tabi ki aile ve en çok da anne. Bazı araştırmalarda, kişinin karakter oluşumunda annenin %80 oranında etkisi olduğu görülmüş. Aile içerisinde tadılan sevgi, görgü insanın içine küçük yaşlarda işliyor. Okul çağına gelene kadar oluşan karakter neredeyse tüm hayatımızın yolunu çiziyor. 

Okul. İnsan, ailesinden ayrı kalabalık bir grup ile ilk defa okulda karşılaşıyor. Bu zamana kadar aile ve genlerden gelen olgular başka genler ve ailelerden oluşan olgular ile çarpışmaya başlıyor. "İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur" diye bir atasözümüz var bildiğiniz gibi. Bu da aslında öylesine söylenmiş bir söz değil. Gerçekten de okulun ilk yıllarında bir insanın karakterinin %90'ı oturuyor. Bu yaşta inatçı olan bir insanın on yıl sonra çok da uyumlu olduğu görülmüyor. Ya da çocuk oyunlarında bile hırslı olan kişiler büyüdüklerinde aynı hırsı iş hayatlarında da gösteriyorlar. 

Geriye ise anca %10 kalıyor. Bunu da çevresel faktörler, iş hayatı, evlilik gibi değişkenler etkiliyor. Ama insanların kendini tanımlayan o ana özelliklerinde çok büyük bir değişiklik olmuyor. Tabi burada büyük travmalar yaşamış insanları ayrı tutuyorum. Depremde göçük altında kalan, bütün ailesini kazada kaybeden ya da savaşta gazi olan gibi kişilerin karakteri değişebilir. Bunu da doğal olarak görmek gerekir. 

Sonuçta TDK diyor ki; Karakter, Bir bireyin kendine özgü yapısı, onu başkalarından ayıran temel belirti ve bireyin davranış biçimlerini belirleyen, üstün ana özelliktir.

Şimdi kendinize bir sorun, sizi tanımlayan üstün özelliğiniz kendinizi bildiğiniz günden beri hiç değişiklik gösterdi mi? Eğer göstermedi diyorsanız iyi bir ebeveyn olmaya özen gösterin. Sizin genlerinizi taşıyan çocuklar yine sizin verdiğiniz eğitim sayesinde iyi birer insan olacak ya da olmayacaklar. Onlara iyi bir gelecek hazırlamak istiyorsanız ev almayı, yazlık almayı boş verin. Lüks bir hayat sunmasanız da olur. Karakterin oluştuğu o kısacık zamanda çocuklarınızın yanında olun. Gelecek gerçekten sizin ellerinizde...

22 Eylül 2016 Perşembe

Bardağın Boş Tarafı

Ünlü bir deyiş vardır hepiniz bilirsiniz "Bardağın dolu tarafından bakmak". İyimserlik olarak kullanılan bu cümlede hep bir terslik olduğunu düşünmüşümdür. Bana kalırsa tembelliği anlatan bir cümledir.

Halen doldurabileceğim yarısı boş bir bardağın varken, dolu tarafı ile yetiniyor olmak tembellik değil de nedir? Bardağın boş tarafını görüp bu boşluğu doldurabilen insanlar alıp başını giderken, biz(siz) tembeller yerimizde saymakla yetiniyoruz. Sorunları çözmek yerine onların üzerini örtüyoruz, eksik takım arkadaşımızı bahane edip yenilgiyi kabul ediyoruz, zirveyi tırmanırken yoruluyoruz ve bu kadarı da bir başarı deyip geri dönüyoruz. Zaten baktığınız zaman iyimserlikle tembellik arasında ince bir çizgi bile yok. Birisi diğerini tetikliyor.

Bir Çin Ata-sözünde söylendiği gibi "Boş bardak bir gün dolar". Belki de bir Türk Şarkıcı söylemiştir bu sözü. Velhasıl kelam bardağın boş tarafını görmekte hiç bir sorun yok. Ama bana soracak olursanız tembellik tam ben işim. İyimserlikte ise zirveyim.

Pozitif Ayrımcılık

Gördüğüm kadarı ile bir çok kişi bu kavramın ne anlama geldiğini tam olarak bilmiyor. Gözlemlediğim kadarı ile Çoğu zaman, güçsüz olanın kayrılması gibi bir uygulama  zannediliyor. Ancak işin aslı böyle değil.

Pozitif ayrımcılık aslında; bazı sebeplerden ötürü dezavantajlı olan guruplara, herkes ile aynı şartlarda yaşayabilmeleri, çalışabilmeleri için sunulan ekstra haklar ya da yapılan düzenlemelerdir.

Çokça kadınlar için dile getirilen bu kavram, erkek hegemonyasındaki dünyada, kadınların sahip olduğu fiziksel farklılıkları eşitlemek olarak anlaşılmalıdır. Aslında konunun özünde hep eşitlik var. Kadın-Erkek, Engelli-Engelsiz, Müslüman-Hristiyan hepimizin eşit olamsı gerektiği.

Örnek vermek gerekirse; geçtiğimiz yıllarda, sahası kapanan futbol takımlarının maçlarına sadece kadınlar ve çocuklar alınıyordu. Adına da pozitif ayrımcılık deniliyordu ki hiç alakası dahi olmayan bir uygulamaydı. Kadınların ve çocukların zaten maçlara gitme özgürlüğü olduğu için aslında eşit haklara sahip olan iki taraftan birini kayırmaktan öte gidemedi. Kısa sürede de yok olup gitti bu uygulama.

Ülke insanı olarak mazlumun yanında, yenilenin destekçisi, fakirin dostu olma gibi bir duygusallığımız mevcut. Bu sebepten sanırım, büyük eziyetler çeken, dayak yiyen, hor görülen, küçümsenen kadınların, bir miktar kayırılmasına da destek veriyorum tabi ki. Sadece pozitif ayrımcılık kavramını doğru idrak edip haklı ve yerinde uygulanması konusunda daha hassas olunması gerektiği kanaatindeyim.

Hepimiz hayatımızda bu tip örneklere denk geliyoruz ve geleceğiz. Duyarlılığımızı koruyalım, handikapı olan kişilerin bizden farklı haklara sahip olmalarını yadırgamayalım. Gerçek pozifit ayrımcılığın destekçisi olalım. Hadi inşallah...


18 Eylül 2016 Pazar

Tatil Görgüsüzlüğümüz

Evet yine bir tatil var önümüzde ve planlar çoktan yapıldı. İstanbul, yurdun 4 bir yanına yayılacak ve fütursuzca plajlara, beachlere akın edecek. Bunun sonucu olarak sosyal medyada tatil fotoğrafları tavan yapacak.

Kimsenin fotoğraf paylaşmasıyla ilgili bir sorunum yok. Arkadaşlarıyla ailesiyle ya da tek başına mutlu olduğu, ilginç bulduğu anılarını paylaşması en doğal hakkı herkesin. Gel gelelim uçak bileti pasaport ikilisi ile başlayıp, havuza ya da denize dönük yanmış bacak fotoğrafı kalitesinde devam eden kitle beni çok rahatsız etmekte. Herşey tamam da, bildiğimiz mantının, köftenin, balığın fotosunu çekme görgüsüzlüğü nedir. Ben eğleniyorum, ben daha çok eğleniyorum hayııırrr en çok ben eğleniyorum minvalinde tatsız paylaşımlar kaçınılmaz bunu hepimiz biliyoruz.


Buradan memleketinde kalmayı, dinlenmeyi seçen herkese sesleniyorum; "telefonlarınızı gömün, sosyal medya hesaplarınızı dondurun". Zira çok sevdiğiniz arkadaşlarınız dahi bu gaflete düşecek. İşte bu ahval ve şerait içinde dahi onlara kızmayın, sinirlenmeyin. Yaz bitiyor, hep beraber bunalıma gireceğimiz günler çok uzak değil. O günlerde görüşmek üzere.