22 Ağustos 2016 Pazartesi

Sia Hayatıma Nasıl Girdi?

Sakin olun, bir ilişkimiz falan olmadı tabi ki. Sadece şarkılarını dinlemeye nasıl başladığımın hikayesi bu. Aslında hepimizin hayatında gerçekleşen küçük dokunuşların hikayesi.

Tarih biraz eski, sanırım 2005. Ama bu hikayenin baş rolüyle tanışmam çok daha eskiye, 98 yılına denk geliyor. Tahmin edebileceğiniz gibi bir kız arkadaş hikayesi. Kız arkadaş dediysem büyük düşünmeyin; mahalleden dışarı çıkamadığımız, abiden korktuğumuz, elimi beline atmamın heyecan yarattığı, elimin göğsüne azıcık değmesinin bir çağın değişmesi kadar önemli olduğu dönemler. İnsanlar saf, İnternet yok, ilişkiler naif, seks aklımızın köşesinden dahi geçmiyor, hem yaş olarak küçüğüz, hem de tecrübesiziz. Kısa bir arkadaşlık bizimkisi.

Dönelim 2005'e. Artık herkeste İnternet var, dahası MSN var! İlkokul arkadaşını bulmak çok popüler o dönemlerde. Herkes çılgınlar gibi ilkokul arkadaşlarıyla buluşuyor. Hiç ilkokul arkadaşıyla buluşamayan ise ayıplanıyor, asosyal olmakla, inek olmakla suçlanıyor. Konuya dönersek, Nasıl olduğu hiç aklımda değil ama bir şekilde İnternet'te denk geliyoruz bu eski kız arkadaşımla ve konuşmaya başlıyoruz. Artık çocuk değiliz, ikimizde büyümüşüz ve hayatın boktan tarafı ile karşılaşmışız. Belli ki ikimiz de dertliyiz. Ben başka bir şehirde üni. okuyorum o ise İstanbul'da okuyor. Dertleşiyoruz sadece. Bana bunalım takılmanın şifrelerini veriyor. Ne müzik dinliyorsa ben de dinliyorum. Ama bunlardan en çok Sia-Sunday şarkısı beni yakalıyor. Sonra bir de Sia-Breath Me dinliyorum ki kendimi kessem suçlusu o. Çünkü onun yüzünden dinlemeye başlamışım bu Sia denen harika sesli rahatsız kadını. Nedense bir kaç ay konuştuktan dertleştikten sonra iletişimimiz yine kopuyor.

Peki niye anlattım bu hikayeyi. Çünkü bugün görüyorum ki Sia yeni albümü ile inanılmaz popüler olmuş ve listeleri, cafeleri, restoranları şenlendiriyor. Ben o zamandan beri hep takip ediyordum tabi kendisini. Şimdi birisi yanımda, Sia'nın bir şarkısını dinleyip övgü dolu sözler söylediğinde, ya içimden "ben onu çok önceden keşfettim" diyor, ya eski şarkılarını öneriyorum ya da bu hikayemi anlatıyorum.

Belkide hayatıma tek katkısı Sia olan bu arkadaş gibi birçok kişi var. Onların küçücük dokunuşları bizi biz yapıyor, olgunlaştırıyor, geliştiriyor. Bu gibi küçük olaylar o kadar çok ki, aslında sadece birkaçının farkına varabiliyoruz. Hayatımıza küçücük de olsa katkısı olan herkesin şerefine...

18 Ağustos 2016 Perşembe

Onun Adı: Rosemary

Anlatmak istediğim küçük naif bir hikayem var. Ve bir de bu durumu kabullenemeyen bir aklım var.

Geçtiğimiz günlerde İzmire bir iş seyahatı yapmam gerekti. Arkadaşım ile biletleri aldık uçağımıza bindik. O cam kenarına ben orta koltuğa yerleştim. Yanımdaki arkadaşa da "şimdi yanıma güzel bi kız geliyormuş, ohhh" dedim. Bu lafımdan bir kaç saniye sonra yanıma bir kız oturdu. Kafamı çevirdim baktım "tüh olmadı" dedim içimden. İlk bakışta beğenmemiştim. Lafı fazla uzatmayayım, kulaklığı taktım kulağıma müziği açtım. Yanımdaki kız pek yerinde duramıyordu. Belli ki bir sıkıntısı vardı. Uçak korkusudur dedim. Zira ben de uçuşlara alışana kadar uzun zaman eziyet çekmiştim. Gözlerim kapalı, uçak pistte kalkış hazırlığında, uçak hızlanmaya başladı burnunu havaya kaldırdı derken yandan bu tedirgin kız kolumu tuttu bıraktı. Buraları hızlı geçiyorum çünkü konu bambaşka, neyse sakinleştirmeye çalıştım biraz konuştuk falan.

Neden sonra adını sordum. Gelen cevap Rosemary oldu. Önce anlayamadım. Tekrar sordum. Evet evet Rosemary dedi. Ve sonrasında kendinden utanacağım o soruyu sordum; "yabancı mısın?". Kız kibarca yok Türküm, eski İstanbulluyuz biz dedi. Hristiyanım ben dedi. Ondan sonraki bir kaç dakika konuşmalara çok hakim değilim. Bir yandan kendi eşekliğime sinirlenirken, bir yandan Rosemary'nin, asla "seni anlıyorum" diyemeyeceğim, yaşadıklarını düşündüm. Konuşmaya tekrar döndüğümde, "bazen adımın Deniz olduğunu söylüyorum" dedi. Uğraşmak istemiyorum insanlarla dedi.

Velhasıl dışarıdan görüldüğü kadarı ile, kendine çok özgüvenli, hoş sohbet, kendiyle barışık, harika bir insandı kendisi. İçinde neler yaşadığını asla bilemeyeceğim. Ama bizim ırkçı, kafatasçı, insanlıktan nasibini almamış mahluklarımız olduğunu biliyorum. Umarım onların bulunduğu yerlerden hep çok uzaklarda kalmıştır. Ve ileride hiçbirine denk gelmez.

Sonuçta Rosemary de senden benden farksız, etten kemikten oluşmuş, nefes alıyor. İnanır mısınız sizin gibi benim gibi konuşuyor, espriler yapıyor ve gülüyor. Hatta hatta çalışıp para kazanıyor. Gelecek planları bile yapıyor. Ne kadar da bize benziyor asla inanamazsınız (!)

Aslında bu hikaye; benim gibi birinin dahi, ismi Rosemary olan bir kızın, Türk olamayacağını düşündüğü anlamına geliyor. Kendimden ne kadar utansam az, senden benden daha fazla Türkiyeyi benimsemiş olan bu insanlardan ne kadar özür dilesek az.

Bu konu ile ilgili daha söylemek istediğim çok şey var ancak susuyorum. Dini ırkı ne olsu olsun hepimizin eşit olduğu bir ülkede, bir dünyada yaşamak dileğiyle...

4 Ağustos 2016 Perşembe

Dünyadan Sıkıldım. Peki ya Uzaylılar?

Bu aralar birçok tv programında ya da internette ufo olduğu düşünülen görüntüler paylaşılıyor.  Bana kalırsa çoğu viral paylaşımlar ve pek de ciddiye almıyorum.

Peki ama uzaylılar var mı sorusuna nasıl cevap vermek lazım? Var desen kanıt yok, yok desen gönül el vermiyor. Şöyle bir araştırdım acaba bu evren ne kadar büyük diye. Şunu söyleyeyim çok büyük. Evrenin sadece keşfedilebilmiş kısmı içerisinde dünya küçücük bir toz tanesi. Bu kadar büyük bir alanda tek yaşayan varlıklar neden biz olalım ki? Böyle düşündüğünde dahi evrende yalnız olmadığımıza kanaat getiriyor insan. 


Ayrıca uzaylı dediğimiz zaman hemen akla koca kafalı, telekinezi uzmanı ve yüksek teknolojiye sahip varlıklar geliyor. Bu bir Hollywood oyunu sanırım. Eğer öyleyse Spilberg'in uzaylı gördüğüne dair yoğun şüphelerim var. Peki neden akla hamam böceği gelmiyor ya da kediler gelmiyor ya da tek hücreli organizmalar. Belki de kediler bu dünyaya bazı varlıklar tarafından indirilmiş uzaylılardır. İlla uzaylının bizden yüksek bir teknolojiye sahip olması bizden zeki olması gerektiğini nereden çıkardık acaba. Evrenin doğusu teknolojik olarak zayıf, batısı ise teknoloji konusunda gelişmiş mi yani! Belki de bizden kat ve kat ilkel varlıklar ve gelecekte bir gün biz onların gezegenlerine  gidecek ve onlara teknoloji götüreceğiz. 

Düşündükçe kafamdaki deli sorular artıyor. Uzaylılarla ilgili bir diğer anormallikte neden dünyaya indikleri. Biz insanlar Dünya'yı yeteri kadar harap etmiş durumdayız. Bütün madenlerini talan etmş, bütün herşeyi sömürmüş durumdayız. Diyelim ki araştırma amacıyla geliyorlar ise bu kadar yüksek teknolojiye sahip bir varlık robot üretemiyor mu? Biz bile nano teknolojilerden, robotlardan bahsediyorken, bu uzaylı kardeşlerimiz hala toprağı elleriyle mi inceliyorlar. Eğer öyleyse toprağa hasret olduklarını düşünmeden edemiyorum. 


Günümüzde ulaştığımız ve yakın gelecekte ulaşacağımıza inandığımız teknoloji düşünülecek olursa, bizden fersah fersah yüksek teknolojiye sahip bu uzaylıları biraz küçümsediğimize inanıyorum. Tabi bunlar da yine Hollywood oyunları. Bir virüsle yok edilen, ana gemi vurulunca ölen varlıklar bunlar. Çok da gözümüzde büyütmeyelim bu teknoloji şeysini.

Velhasıl kelam evren kocaman bir muamma. Biz yine ayık olalım da ne olur ne olmaz bir akşam ışığın içinde göğe möğe çıkarız sonra. Bu yazıyı da adama yedirirler vallahi...

3 Ağustos 2016 Çarşamba

15 Temmuz Darbe Girişimi Hakkında



Bu yazıyı yazmak için bir süre bekleyip hem ortalığın sakinlemesini hem kendimin sakinlemesini bekledim. Zira ilk duyduğum zaman ile ilk günün sabahında hissettiklerim arasında çok büyük fark vardı.

Öncelikle şunu söylemem lazım ki ülke olarak çok büyük bir olayı atlattık. Hayatını kaybeden bütün insanlara allahtan rahmet diliyorum. Ayrıca hayatları uğruna inancından vazgeçmeyen insanlar saygıyı ve övgüyü hakediyorlar. Görüşü inancı her ne olursa olsun.

Gelelim olayın detaylarına. İlk duyduğumda böyle darbe mi olur dedim. Sonra oyun oynanıyor dedim. Sonra galiba bişeyler oluyor cidden dedim. En sonunda ise bunun gerçekten bir darbe girişimi olduğuna kanaat getirdim.

Bana kalırsa çok saçma bir girişimdi. Ülkedeki vatandaşların hiç birinin desteklemeyeceği bir darbe başarısız olmaya mahkumdur. Ve gördük ki AKP den nefret edenler dahi darbe girişimine destek olmadı. Çünkü bir çoğu darbe görmüş bir çoğumuzda okumuş dinlemiştik. Başarılı olursa bizi 20 yıl geriye götürecek, özgürlüklerimiz kısıtlanacaktı. İşte buna baş kaldırdı halk. Hem de ne başkaldırı. Tankın önüne atlayanlar, tüfekli askerleri durdurmak için kendini siper edenler. Amcalar, teyzeler, gençler hepsi canını hiçe sayarak ülkesine destek olmak için oradaydılar. Bugün hala anlatılmamış bir sürü kahramanlık hikayesi o asfaltların üzerinde yatıyor.

Darbeciler iki şeyi hesap edemediler. Hiç destek bulamayacaklarını ve halkın karşılarına dikileceğini. Silahlarla çıkacak herşeye el koyup hükümeti devireceklerdi. Olmadı.

Bu işin en büyük sorumlusu tabi ki FETÖ. Bu konuda hiç şüphe yok. Bütün yakalananlar ne halt olduklarını nasıl operasyon yaptıklarını anlattılar. Nasıl askeriyenin içine sızdıklarını anlattılar. Peki buraya gelene buna kim göz yumdu. Tabi ki AKP nin ta kendisi. Kendilerine yakın buldukları için yol arkadaşı olmak için yanlış kişiyi seçmişlerdi. Bunu anladıklarında çoktan iş işten geçmişti. Çoktan Ergenekon, Balyoz gibi operasyonlar yapılmış, kurmay olması gerekenlerin yalanlarla önleri kesilmiş ve FETO nun adamları bu mevkilere yerleşmişti bile. Sonuçta %50 oy almış bir AKP, kendi başına Darbe gibi bir husumetin gelebileceğini tahmin edememişti belli ki.

Şimdi bize geri kalan ise şehitlerimiz ve OHAL. Suçlu mu suçsuz mu, ak mı kara mı, asker mi hain mi bilmediğimiz kişilere yapılan bir sürü operasyonu elimizde çekirdek izler haldeyiz.İçlerinde yapılanan FETÖ yüzünden askerler, öğretmenler, memurlar, öğrenciler cezalandırılıyor. FETO ise Amerikada sıcak yatağında uyuyup yeni planlar yapıyor.

Zamanında Aziz Yıldırım "Ne şikesi, ülke elden gidiyor" dediğinde hepimiz bi tarafımızla gülmüştük ya hani, önyargılarımızla bakmıştık hani, ötekileştirmiştik hani. Umarim bundan sonra gördüğümüz hukuksuzluklara tek yürek olup karşı duruş sergileyebiliriz.

Tek arzum huzurlu yaşayabildiğimiz, birbirimize hoşgörülü olabildiğimiz bir ülkede yaşayabilmek. İnsanların, Sakalı cübbesi olduğu için, başı açık olduğu için, ateist olduğu için, alkol aldığı için ya da namaz kıldığı için ayıplanılmadan yaşadığı bir ülke olmak dileğiyle...